Sözler Ansiklopedisi

Mahmud Erol Kılıç Sözleri

Mahmud Erol Kılıç Sözleri

Sayfamızda Mahmud Erol Kılıç Sözleri ve Mahmud Erol Kılıç Tasavvufa Giriş Kitabından Sözler Yer Almaktadır. 

Mahmud Erol Kılıç Sözleri

Modern insanın en büyük problemi, tatmin problemidir. Hangi nesneyle ilgilenirse ilgilensin bir tatminsizlik, bütün ilgilendiği şeylerden bıkma ve o bıktığı şeylerden bir an evvel uzaklaşma söz konusu. Çünkü ilgilenilen şey üzerine sebat ve sadakat yok; tüketiliyor her şey ve bıkılıyor. (Tasavvufa Giriş)

Dışı mamur eden, içi harap ediyor. Dışı mamur etmeyecek miyiz hiç, çürüyecek miyiz yerlerde? Hayır. İlgiyi çok fazla dış âleme verdiğimiz zaman dikkat dağılıyor, yoruluyoruz, yorgun düşüyoruz, bitap düşüyoruz ve içe yönelmeye vakit kalmıyor. Dış o kadar meşgul ediyor ki içe gitmeye, içle ilgilenmeye imkân olmuyor. Oysa içle ilgilenilse, içi güzelleştiren insanlar, dışı da güzelleştirecekler. (Tasavvufa Giriş)

Hâlbuki modern insan nesnelerin mahkûmu, modern insan “desinler”in mahkûmu. Karşı taraf sizi belirliyor, siz kendinizi belirleyemiyorsunuz, ben buyum diyemiyorsunuz. Kalıplar var ve o kalıplara girmek zorundasınız. Kalıpların içine girmezseniz dışlanırsınız, kötülenirsiniz. Özgürlük alanınız çok fazla değil aslında. (Tasavvufa Giriş)

Modern hayatta sufi çıkması çok zor. Biz sufiliğin edebiyatını yapıyoruz, burada. Çünkü tasavvuf bir yerden sonra yaşamaktır, konuşmak değil. Mevlâna der ki; “Sus artık be adam.” Kendine hitap ediyor: “Sus artık, çok fâş ettin, sus.” Sustuğu zaman başka melekeler açılacak çünkü. İşte zamanımız, antik değerler devri olduğu için sufiler antika oldular artık, biz onları anlatmaya çalışan birtakım antikacılarız. Sufiyi anlatmak ayrı bir şey, sufi olmak apayrı bir şey. (Tasavvufa Giriş)

Tasavvufî telakkiye göre kendimizi, bizde mündemiç bulunan ilâhî sıfatlara olabildiğince ve alabildiğince açmadıkça insan olma görevini yerine getiremeyiz. (Tasavvuf Düşüncesi)

Aziz Mahmut Hüdayî, sokakta görseniz iyi giyimli bir hoca efendi idi. Bu kıyafetiyle onu görenler bir şeyh efendi diyemezdi. Ama hücresine geldiğinde, Yâri ile baş başa kaldığında o libası çıkardığında altında yün abası olduğu görülürdü. Kendine iç gömlek olarak onu almış. Dışa niye söylesin, dışa niye belli etsin, kimilerinin belli ettiği gibi. Şimdi günümüzde tasavvuf modası var. Şimdilik mahzurlu değil gibi duruyor. “Şimdilik” kaydını da unutmamak lazım. Çünkü tasavvufun, tasavvufun yeniden keşfedilmeye ihtiyacı var. İhmal edildi, hakkı yendi, kötülendi, dışlandı, yerine başka şeyler ikame edildi. Oysa binlerce senelik bir geleneği olan yerden geliyor. (Tasavvufa Giriş)

Modern insan, dikkati dağılmış insandır; nesneler çok, eşya çok, hayatın dikkat dağıtıcı yönleri çok… Çok renklilik, dikkati dağıtır. Modern hayatın zorunlulukları dikkatimizi dağıtıyor. (Tasavvufa Giriş)

Maddi kalkınma ve iyileşme ülkedeki hayatın kalitesini ölçen tek parametre olamaz. Ülkenin sokaklarına, hapishanelerine, okullarına, hastanelerine vuran kaliteye de bakmak lazım… (Hayatın Satır Araları)

Mazlum, fakir, ihtiyaç sahibi, ârifin gündeminde yer alır. En kötü ihtimal dualarında yer alır. Bir şey yapamıyorsa duasında yer vermek zorunda. Hâlbuki maneviyat ehli sadece kendini kurtaran bir yapıda zannediliyor ve deniyor ki “Bu tasavvuf ehli eline tespihi alıyor ve sadece kendini kurtarmaya çalışıyor.” Evet, tespihi eline alıyor veya Allah’ın ismini alıyor ağzına kalbine ama o insanın en büyük sorumluluğu da bu aldığım aydınlanmayı, bu ışığı diğer insanlara nasıl yansıtabilirim, meselesini çözmektir. (Tasavvufa Giriş)

Maddenin öne çıkacağı zaman, yani insanlığın birbirini kıracağı, zalimin mazlumu ezeceği ve mazlumun bir türlü hakkını alamayacağı bir dönem olduğu için bu dönemde, toplumsal sorumluluk da arifin omuzları üzerine binmektedir. Yani “Ben arifim, ben bilgeyim” diyen kimse, yeryüzünde açlık varsa, yeryüzünde yerlerde bir insanlar aç iseler ve bu insanların açlığı global kapitalizmin bir sonucu ise, bununla ilgilenmek durumundadırlar. (Tasavvufa Giriş)

Bütün insanlık âlemini koruyup gözetme, onların dertleriyle hem hâl olma, dertleşme, onların hâlini hatırını sorma, ariflerin birinci vazifesidir. (Tasavvufa Giriş)

İster Kudüs’e git ister Mekke’ye git ister Medine’ye git ister nereye gidersen git, gittiğin yer taştır, topraktır neticede. Ama sen oraya işlenmiş ruhu görebilirsen, İbrahim’in nefesini Kâbe’de müşahede edebilirsen, o Kâbe, Kâbe olur işte. (Tasavvufa Giriş)

İnsan, Allah’ın isimleri aracılığı ile yakınlık elde ettiği zaman, O’nun isimleriyle olan tanışıklığı, ülfeti kişiyi isimlerin içine yani manasına çekecektir. (Tasavvuf Düşüncesi)

Vuslat aşkı öldürür, doğrusu da budur, öldürmelidir. Aşkı öldürür, sonra aşkın daha üst boyutuna, marifet boyutuna geçilir. Yoksa aşk, sürekli olarak ayrılık ister. Aşk, sürekli ayrılık üzerine bina edilir. Bir yerde vuslat varsa aşk olmaz. Allah aşkı da böyledir. Onun için Allah arifleri aşkullahta yanarlar, sonra arif-i billâh olurlar. Arif-i billâh olanlar temkin makamındadır. (Tasavvuf Düşüncesi)

Servetin, paranın çare temin edemediği hastalıklar var. Elindeki paraya bakıp “Zenginim” deme, zenginlik başka bir şeyde. Onunla zengin olunmaz, o bir oyuncaktır; kimine verilir, kimine verilmez. Zaten dağıtmak için verilir, elde tutmak için değildir. (Tasavvuf Düşüncesi)

Tasavvuf mutlak nurlarda bir ışık yakarak aşk ateşiyle yanıp suzan olmaya derler. (Tasavvufa Giriş)

Tasavvuf lafı fazla uzatmamak, doğrudan mevzuya girmek demektir. İçinde bulunduğumuz âlem itibariyle konuşmadan anlatamıyoruz hiçbir şeyi. Oysa gerçek arifler fazla konuşmazlardı. (Tasavvufa Giriş)

Aşk sizi hâlâ sakince yerinizde tutuyorsa, “Ben âşığım” diyor fakat sükûn hâlinde kalarak eyleme geçmiyorsanız, bu nice aşktır! (Tasavvufa Giriş)

Başlangıçta tasavvuf cansız olmağa derler. Sufi başlangıçta varlığından soyunmalıdır. Kendi varlığından geçmek için de zihnen buna talip ve hazır olmak gerekir. “Ben, ben biliyorum, varım, sahibim, diplomalarım var.” demek etiket ve varlık göstergeleridir. Sen bu putlarla gelirsen o putların içerisine hane sahibi gelemez çünkü hane mamur değildir, temizlenmemiştir. Sultan öyle nâ-pâk zemine gelemez. Bu, işin fıtratında yok. (Tasavvufa Giriş)

Hiç kimse bu dünyada tam olarak istediğini elde edip işlerini tam olarak bitiremedi. Hepsi yarım bırakıp gitti ve her şey yarım kalacak. Niye? Çünkü kâmil olan yalnızca O’dur. (Tasavvufa Giriş)

Sufi geçmiş ve gelecek kayıtlarından kurtulmuş kişidir, “ibnü’l-vakt”tir. Geçmişte ne oldu, gelecekte ne olacak diye endişelenmekten berî, âna bakmaktır, ânın hakkını vermektir sufilerin tüm çabaları. (Tasavvufa Giriş)

Tasavvuf ilmi, aşk ilmi olduğu için ve aşka sınır, hudut çizilemediği için ve aşkın mantığı da olmadığı için, aşk bineğine bindiğimiz zaman bizi nereye götüreceğini bilemeyiz. (Tasavvufa Giriş)

Tasavvuf ruh güzelliğini ön plana alır ama böyle diyerek bedeni bir kenara atmaz. Suret-siret ilişkisi vardır. Bedenin de hakkı verilmelidir. Mesela Ramazan’da bir ay terbiye ediyoruz bedenimizi ama on iki ay oruç tutmak haramdır. (Tasavvufa Giriş)

Bazı arifler vardır ki sözlerini duyduğumuzda bizi titretir. O sözleri duyduğumuz zaman kulak onu alır ve eğer anlamaya istidadı varsa o sözleri kalbe intikal ettirir. Anlayan, beyin değildir. Modern dünyanın en büyük yanılgısı budur. Beyin toplar, tasnif eder, ama hüküm çıkarma işini beyin yapamaz. Kur’an’ın bakış açısıyla baktığımızda da durum aynıdır. “Lehum kulûbün ya’kılüne” (Hac 22/46) der Allah Teâlâ. (Onlar ki kalpleriyle aklederler.) Bu cümleyi imkânım olsa her nefes tekrar etmek isterim: Akleden kalptir. Mantık bize duyu organları aracılığı ile bilgiyi nakleder, ama oradan hükme varan kalptir. Düşünen beyin değildir. (Tasavvufa Giriş)

Avamın zikri, lisanın zikridir. Havassın zikri ise kalbin zikridir. Önce dille zikredilir çünkü dil zikri, fikrin başka tarafa kaymasına engel olur. Dil bir şeyle meşgul edilirse düşünce ona uymaya başlar. (Tasavvufa Giriş)

Âlem, bilindiği üzere bir insan modeli üzerine kurulmuştur. Kadim tasavvufa göre âlemin insan gibi aklı, beyni, ayakları, pazısı, burnu vs. organları vardır. Dolayısıyla insanda olan her şey âlemde de vardır ve bunlar meleke adını alır. Bu manada, majisyenlerin, Orta çağ filozoflarının, “Üstünde âlemin ruhunu arıyorum.” dedikleri şey aslında hakîkat-i Muhammediyye’den başka bir şey değildir sûfîlere göre. O hakîkatin bast edilmesi evreni oluşturmuştur. (Tasavvuf Düşüncesi)

BİZİ TAKİP EDİN!

Hemen Takip Et Sözleri Kaçırma!

Your Header Sidebar area is currently empty. Hurry up and add some widgets.

Facebook Sayfamızı Beğenin, En Güzel Sözleri Kaçırmayın!